Geri Dön

Dönüşen Kimlikleri Belgelemek: Osmanlı Bireylerinin Yeniden Mühür Kazıtma Pratikleri Üzerine Gözlemler

Nimet İpek 09.02.2022

 

 Bir Osmanlı bireyinin hayatında kaç mühre sahip olduğunu veya bir mührün ömrünün ne kadar olduğunu henüz bilmiyoruz. Bununla birlikte bireyler kendilerini mühürlerde neden farklı ifade/biçim/boyutlarla tekrar temsil ediyorlar ve bunları yanyana gösteriyorlar gibi sorulara Mühür Veritabanı’nındaki ve tabii, mühür tarihlerinin tanıdığı şans oranında muhtemel cevaplar arayabiliriz. Yazının temel motivasyonu ise bir bireyin neden tekrar mühür kazıtma ihtiyacı duymuş olabileceği konusuna odaklanmaktır. Bunun bir getirisi olarak da bir mührün Osmanlı bireyleri söz konusu olduğunda kamusal alan sayılabilecek zahriyeler üzerinden kimlik temsiliyetlerinin kurgulanmasında üstlendiği rol incelenecektir.

 

Devlet nazar-ı itibare alındığında karşısında konumlandırılabilecek bireyliklere imkân tanıyan bir sosyal yapı mümkün müydü sorusu bu kısımda tartışma dışı olsa da mikro habitatlar içerisinde bireylikler kurulduğu ve bu bireyliklerin farklı şekillerde kamusallıklarda temsiller kazandığını düşünmek olasıdır. Örneğin mühürlerinden birisi veritabanımızda yekmu0603 numarasıyla kayıtlı Ayşe, 1180 tarihli mühründe Â’işe binti Ahmed şeklinde ismini takdim etmeyi uygun görmüşken, 1190 tarihli mühründe ise ismini sadece Â’işe şeklinde yazdırarak kendisi için bir nevi yeni bir temsil kurmuş, yeni bir kimlik inşasında bulunmuştur. Karşımızda sadece ismiyle anılmaya “hak kazanmış” bir birey olarak durmaktadır artık.

 

 

 

 

Yekmu0600 numaradaki mührün sahibi Abdulkâdir b. Emin Paşazâde’nin 1199 tarihli iki mührü bulunmaktadır. Bunlardan kronolojik olarak önce olduğunu düşündüğüm mührünün metni “Be-Deh Yâ Rabb be-Abdulkâdir İzz ü Câh der Dâreyn” [Yârabbi Abdulkâdir’e iki âlemde izzet ve makam ver] iken diğerinin metni “Heme Kâm-ı Dil-i Abdulkâdir Hâsıl Bâd” [Abdulkâdir’in gönlünün her murâdı hâsıl olsun] şeklindedir. İlk mühürdeki metnin aynı sene içerisinde tam tersi bir manaya evrilmesi Abdulkâdir b. Emin Paşazâde’nin devletlülerden istediği bir talebinin gerçekleşmiş olabileceği ihtimalini akla getirmektedir. Bu durum mühür metninin, yarı-kamusal alanlarının da ötesinde çeşitli kamusallıklarda kişisel temsiller için uygun bir mekân olduğu imkânını güçlendirmektedir.

 

 

 

 

Aynı şekilde yekmu0033 numaralı mührün sahibi Muhammed Râşid’in ise biri tarihsiz diğer ikisi sırasıyla 1178 ve 1190 tarihlerinde kazınmış mühürleri mevcuttur. Tarihsiz mühürde sadece “es-Seyyid Muhammed Râşid” yazılı iken 1178 tarihli mühür “Heme Kâr-ı Muhammed râ Eltâf-ı Hudâ Yâver Şod” [Allah’ın lutfu Muhammed’in her işinde yardımcısı olsun] yazılıdır. Yaver giden işleri gerçekten olmuş ki; 1190 tarihli mühürde “Hâdim-i Şer‘-i Şerîf Muhammed Râşid” yazılıdır. Kadı ve müftü gibi iftâ makamı mühürlerinde görülen “hâdim-i şer-i şerîf/kavîm” ifadesi Muhammed Râşid’in mesleki olarak hangi formasyonda olduğuna işaret ediyor olmalıdır.

 

 

 

 

Yekmu0096 numaralı mührün sahibi Bilal b. Abdullah b. Abdulmennân’nın tespit edilebilen dört mührü vardır. Üçü sırasıyla 1*34, 1*44, 1*78 tarihli mühürler iken bir tanesi tarihsizdir. 1*34 tarihli olan sadece “Abduhû Bilal”, 1*44 tarihlide “Rabbi Veffik Umûra Bilal” [Allah’ım Bilal’in işlerini oldur], 1*78 tarihlide ise “Yâ Muhavvile’l-Havle ve’l-Ahvâl Havvil Hâlenâ ilâ Ahseni’l-Hâl Abduhû Bilâl” [Ey bütün hal ve durumları değiştiren Muhavvil, halimizi en güzel hale çevir. O’nun kulu Bilal] yazılıdır. Tarikat neşvesini ihsas ettirircesine tarihsiz olan mühürde ise sadece “Abduhu Dervîş Bilâl” yazılıdır. İşlerinde muvaffak kılınmış mıdır yoksa otuz sene sonraki mühründeki hala olan iyi hal niyazı akla aksini mi getirmelidir bilinemez, Bilal ömrünün bir yerinde sufi çevrelerle hemhal olup bunu ilan etme ihtiyacı hissetmiş olmalıdır.

 

 

 

 

Değişim sadece içerikte olmaz. İçerik aynı kalsa da şekil ve boyutta da değişimler gözlemlenebilir. Yekmu0674 numaradaki mührün sahibi Muhammed Pertev ise biri tarihsiz biri 1188 tarihli iki mühründe de “Pertev Gedâ-yı Lem‘a-i Nûr-i Muhammedem” metnini aynı istifle kullanmıştır. Farklılık taşıyan şeylerin ise ilki şekil, ikincisi boyuttur. Tarihsiz mühür 1188 tarihli mühre göre daha küçüktür. Bu da akla kamusal imajı yeniden şekillendirecek bir vazife değişikliği olmuş olması ihtimaline götürmekte ise teyit edecek bir kaynak henüz mevcut değil. Keza yekmu0426 numaralı mührün sahibi Hafız Muhammed’in değişmeyen metin [Hâfızu’l-Kur’ân Mehmed] ve şekle rağmen mühründeki boyut artışı?/azalışı? mevki olarak rütbe değişiminin yaşanmış olabileceğini akla getirmektedir.

 

 

 

 

Yekmu0678 numaralı mührün sahibi Hasan Nazîf’in ise tespit edilebilen 2 mührü vardır. İlki 1201, ikincisi ise 1202 tarihlidir ve her ikisi de Hakkak İzzet tarafından 13x15 boyutlarında hakkedilmiştir. Değişen tek şey ise süsleme programının içerdiği floral desenlerdir. Makam değişimlerinin, terfilerin, kurgulanan temsillerin ötesinde mühürlerin semiyotik bağlamlarını incelerken çok insani bir boyutun varlığını da göz ardı etmemek gerekir: mührü kaybetmek. Yekmu286 numaralı mührün sahibi Şihâbüddin de benzer bir hikâyeye sahip olmuş olmalı ki 3 yıl arayla aynı hakkâka aynı süsleme programına sahip ve aynı istifli mührü kazıtma ihtiyacı hâsıl olmuş olmalı.

 

           

 

Akla gelebilecek bir soru, peki neden bu insanlar mühürlerinin her birini özenle yan yana basarak bunu belgelemek istemiş olabilirler? Yani, her bir mühürde yeni bir imge ve temsil yarattıklarının farkındalar mıydı ve bunu otobiyografik bir anlatı gibi kamusal/yarı-kamusal bu sayfalarda sergilemek kaygısı mı duyuyorlardı? İlgili mühür tatbikleri/mikro-koleksiyonları günlüklerin, rüya anlatılarının, mektupların ötesinde erken-modern Osmanlı bireyliklerini anlamlandırmaya yönelik yeni yorumlar sunabilir.

 

Aşağıdaki resimde bireylerin bir tanesi 3, iki tanesi 2 mührünü özenle temellük kayıtlarının altına bırakarak izlerini sağlamlaştırmışlardır. Tek mühürlü diğer 2 kişinin bu türden endişeleri mi yoktu yoksa sadece tek mühürleri mi vardı ya da kitap ellerinde az bir müddet mi kalabildi, şimdilik yanıtlanamayacak sorular olarak bir kenarda dursun.

 

 

 

Bu manada bu çalışmanın bir yan ürünü olarak hangi hakkâkların ne gibi mühürler kazıyabileceği yahut hangi hakkâktan sonra hangi hakkâkların tercihe mazhar olduğu gibi soruların, kesin cevapları verilemese bile iyi bir zihin jimnastiği sağlayacağı muhakkak. Sonuç olarak, mühürler bireylerin kamusallıklarına dair çeşitli temsiller kurarlar. Bunu bazen mühürlerin boyutları ile hazırlarlarken kimi zaman da ifadelendirme bizzat temsilin ve mesajın kendisi olur. Birden fazla mührünü bildiğimiz Osmanlı bireylerini yorumlamacı bir perspektiften anlamaya çalışmak biyografilere dair yeni derinlikler üretebilir.

 

**Alt kısmında “Voorstelling van Turken in traditionele klederdracht” [Türklerin geleneksel giysileri içinde tasviri] yazan kapak görseli, Abraham de Bruyn’in Plantin-Moretus Matbaası’nda basılan Omnium pene Europae, Asiae, Aphricae atque America gentium habitus (1581) isimli kitabından alınmıştır.



* Sabancı Üniversitesi Tarih bölümü doktora öğrencisi; Yazma eser uzmanı.

Yukarı Çık