Hikâye Yazmaları Üzerindeki Şahsî Mühürler ve Kitap Sahipliği
Elif Sezer Aydınlı 07.02.2022
Osmanlı’nın erken dönemlerinden itibaren, Hamzanâme, Ebûmüslimnâme, Fîrûzşahnâme, İskendernâme, Battalnâme, Dânişmendname gibi kahramanlık hikâyeleri gerek bireysel olarak gerekse toplu okuma meclislerinde sevilerek okunmuş ve dinlenmiştir. Bugün yazma eser kütüphanelerinde bulunan ve özellikle Hamza ve Ebû Müslim’in hikâyelerini anlatan yüzlerce cildin yıpranmış fiziksel görüntüleri ve bireysel ya da toplu okumaya dair üzerlerinde bulunan binlerce not, bu ciltlerin kiralama yöntemiyle elden ele gezerek, her türlü kamusal mekânda seslendirilerek 18 ve 19.yy İstanbul’unda da yüksek bir dolaşıma sahip olduğunu gösterir.
Bugün, bilhassa İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kütüphanesi, Fatih Millet Kütüphanesi, Ankara Milli Kütüphane, Yapı Kredi Sermet Çifter gibi yazma eser kütüphanelerinde bulunan bu yazmalar, üzerlerindeki hatırı sayılır sayıda şahsî mühür ile de ilgi çekicidir. Şahısların mülkiyetlerinde ve kütüphanelerinde -en azından uzun süreliğine- bulunmamış bu kitapların üzerindeki, çoğu zaman mühür sâhibinin el-Hâcc, es-Seyyid gibi unvanı ile isminden mülhem çok sayıda mührün olması bizi mühürlerin amacı ve fonksiyonu üzerine yeniden düşünmeye iter.
El yazması ile ilgili çalışmalarda genel kanı, mühürlerin kişilerin kitap sahipliğine dair bir gösterge olduğu ve bu yönden diğer temellük kayıtlarını tamamladığı yönündedir. Temellük dışında, el yazması eserin vakfedilmiş olduğunu anlatmak için de mühürler ve damgalar kullanılmıştır.[1] Gerçekten de Ortaçağ İslam Dünyası’ndan itibaren, Arap harfli el yazmalarında mühürler vakıf ve diğer temellük kayıtlarına eşlik ederler, bazı kitap sahipleri ise kitaplarına temellük kaydı düşmeyip sadece mühürlerini basarlardı. İsmail Erünsal, bu mühürlerin bir nevi Batı’daki ex-libris (anlamı: ... nın kütüphanesine ait; ...nın kitabı) fonksiyonunu icra ettiğini söyler. Bu çeşit mühürler vasıtasıyla kitap sahibinin ismini öğrenebilir ve mühürlerde tarih bulunduğundan yazmaların tarihlendirilmesinde mühürlerden faydalanabiliriz.[2]
Burada incelediğimiz kahramanlık hikâyelerinin 18 ve 19. yüzyıllarda yazılmış ve okunmuş versiyonlarında temellük kayıtlarına nadiren rastlanır ve bunlar mücellid Salih Efendi, Hacı Hüseyin Efendi gibi bu kitapları kiralama yoluyla şehirde dolaşıma sokan sahaflara ait kayıtlardır. Aynı şekilde, bu kitaplar kitabın müstensihi ve yazılma tarihi gibi temel bilgiler sağlayan ferağ kayıtlarından neredeyse tamamen yoksundur. Bu kayıtların neredeyse yok denecek az olması, bize bu kitapların belli bir kişi tarafından ısmarlanmış, satın alınmış, sahiplenilmiş ve bireysel kütüphanesinde saklanmış kitaplar olmadıklarını bir kez daha gösterir. Peki, bu durumda, normalde temellük kayıtlarından biri olarak kabul edilen mühürlerin bu el yazmaları üzerindeki sayıca zenginliğini nasıl açıklayabiliriz?
Şahsî mühürlerin bu kitaplar üzerindeki fonksiyonlarını anlamak için öncelikle kullanım alanlarına ve amaçlarına bakabiliriz. İlk olarak, şahıslara ait mühürlerin bazı toplu kıraat notlarının yanında/altında bulunduğunu görüyoruz. Örneğin, Ebû Müslim ciltlerinden birini hicri 1290 yılında Muhammed Ali sesli olarak cemaate okumuş ve şu notu düşmüştür:
Hâlâ Galata’da, Çeşme Meydanında, çeşmenin karşusunda, Durmuş Ağa’nın kahvesinde, Galata sandıkçılarından Muhammed Ali Ağa bu kitapları bînihâye mütâlaa eylemiş olduğunu bu mahal derkenarında beyan olundu, 11 Zilhicce [1]290.[3]
Bu notun altına ise üzerinde “Muhammed Ali, 1285” yazan mührünü basmıştır (Bkz. Resim 1).
Resim 1 Muhammed Ali’nin toplu kıraat kaydının altına bastığı mühür: Şahıs mührü, “Muhammed Ali, 1285.”
Bu mühür sayesinde Muhammed Ali’nin kitabı hem okuyan hem de kıraat kaydını düşen kişi olduğunu ve beş sene önce yaptırdığı mührünü kullanarak kaydın inandırıcılığını arttırdığını görüyoruz. Aynı şekilde, 25 Safer 1265’te Hamza’nın 2. cildini kıraat eden Ömer Kâmil Efendi veya 1284 yılında Ebû Müslim’in birinci cildini kıraat eden Tuğlacı Mehmed Hâlid Efendi de toplu kıraat meclisinden sonra notlarının yanına mühürlerini basan diğer okurlardır.[4]
Bu kitaplar üzerindeki şahsî mühürlerin daha geniş anlamda kullanımı ise münferit/ herhangi bir metine bağlı olmayan ve mühür sahibinin daha keyfî hareket ettiğini gördüğümüz mühür örnekleridir. Yazmaların zahriyesinde, unvan sayfasında, sayfa kenarlarında, kısacası yazmanın herhangi bir boş yerinde daha çok yuvarlak ve köşeli şekillerdeki münferit mühürlerle karşılaşabilmekteyiz (bkz. Resim 2).