Geri Dön

Mühür Edebiyatı

İbrahim Alaettin Gövsa 11.02.2022

Manzum mühür zevki bir zamanlar galiba umumi bir merak halini almış, bunda ihtisas kazanmış bazı şairler türemişti...

 

Edebiyatımızın bugün artık tarih olan birçok nevileri arasında bir de “mühür edebiyatı” vardır ki edebiyat kitaplarımızda hemen hiç bahsi geçmez. Hoş ve orijinal tarafları olan bu eski edebi çeşide bir makale ayırmayı faydasız bulmadım. Mühürcülüğün eski güzel sanatlarımız arasında hayli geniş yeri olduğunu ve nefis mühür kazmak sanatının Türk sanatkârları tarafından çok ince ve ileri bir şube haline getirildiğini bir kaç yıl önce Yedigün sütunlarında çıkan bir makalemde belirtmiş ve mühür koleksiyonumdan bazı örnekler de vermiştim. Bizde mühür sanatı ve örnekleri hakkındaki etütlere epeyce zamandan beri devam etmekteyim. Birçok klişeleri ihtiva edeceği için nefis kâğıda ve itinalı baskıya ihtiyaç gösteren bu eser için zamanın müsaadesini beklemek zaruretindeyim. Şimdiki halde mühür edebiyatı bahsine döneyim. Mühür edebiyatı denince divan edebiyatımızda “mühür” ve “hâtem” kelimeleriyle ve “hâtem-i nübüvvet” ve “mühr-i hümâyûn” gibi mefhumlarla yapılmış telmihlerin, istiarelerin de hatıra gelmesi mümkündür ve ben bu bahsin dahi bir hayli vesikasını toplamış bulunuyorum. Mesela Nedim’in Damat İbrahim Paşa vasfındaki bir kasidesinde:

 

Süreyyâ menzilinde mihr-i âlemtâb zannetsün

Gören mektûb-ı ikbâlindeki mühriyle imzâyı

 

beyti gibi birçok beyitler, Maden Eminliğinden Sadrazamlığa getirilen Ziyaeddin Yusuf Paşa hakkında Sürûrî’nin:

 

Padişah madende buldu mührüne lâyık güher

 

tarihi gibi bir çok mısralar bu aradadır. Fakat ben şu yazıda “mühür edebiyatı” tabirini daha dar bir manada alıyor ve yalnız eski mühürlerimizdeki manzum veya kafiyeli yazılar için kullanıyorum. Manzum mühür zevki bir zamanlar galiba umumi bir merak halini almış olacaktır. Her halde bunda ihtisas kazanmış bazı şairler de vardır. Mühür kazıyan hakkâklar arasında dahi müşterilerine manzum mühürler tertip edenlerin bulunduğunu bazı tuhaf fıkralardan anlıyoruz. “Ameli hayra muvaffak ola yâ Rab Ahmed” mısraı gibi klişe haline gelmiş bazı mısralar vardır ki Ahmed yerine Mehmed veya Osman gibi başka birçok isimlerin de getirilmesine elverişli olduğu için çok kullanılmıştır. Evliya Çelebi damlalı zümrüt üzerine yazılmış:

 

Ez reîs-i enbiyâ vü etkiyâ

Derd-i ümmîd-i şefâat-i Evliyâ

 

beytini muhtevi bir mührü bulunduğunu seyahatnamesinde anlatır. Melek Ahmed Paşa’nın Erzurum valiliğinde onun tarafından İran’a bir çeşit elçi gibi gönderildiği zaman misafir olduğu Evliya adlı bir İranlı Han, bu yüzüğü parmağında görüp beğenerek kendine hediye edilmesini rica etmiş. Çelebi, sevgili mühründen bu suretle ayrıldığını, fakat ona karşı Handan bir kaç köle, bir hayli altın, at ve bir sürü koyun gibi birçok ihsanlar aldığını hikâye eder.

I. Mahmud ve III. Osman devirlerindeki meşhur sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa’nın mührü:

 

Bi-habibi Hüdâ-yı lem-yezelî

Ola ‘âlî ilâhî kadr-i Ali

 

beytini ihtiva eder. II. Mahmud şeyhülislamlarından Yâsincizade Abdulvehhâb Efendi’nin mühründe “Salik-i râh-ı savâb ola Abdulvehhâb” ibaresi yazılı imiş.

Macar kralı Tökeli Emre’nin [Thököly Imre] mühründe:

 

Muhibb-i Âl-i Osmânem itâat üzreyim Emre

Kral-ı Orta Macar’am ki namım Tökeli Emre

 

beytinin bulunduğu meşhurdur. IV. Murad zamanındaki Boğdan yani Moldovya Prensi olan Lepol [Leopold] Bey’in mührü de:

 

Muhibb-i hânedân-ı Âl-i Osmân

Lepol, voyvoda-yı serhadd-i Boğdan

 

şeklinde imiş.

Asıl adı Comte de Bonneval olan Kumbaracı Ahmed Paşa, hizmetine girerek Müslüman olduğu zaman kendisine soyadını da hatırlatan şöyle bir mühür tertip etmiştir:

 

Dîn-i İslâm’dır ‘atâ-yı müte‘âl

Ulu ni‘met sana Ahmed bu nevâl

 

Sadrazam Ali Paşa’nın mühürlerinden birinde “Hak ol ki Hüdâ mertebeni eyleye ‘Âlî” mısraının yazılı olduğu rivayet edilir.

Gördüğüm manzum mühürler içinde en hoşuma gideni büyük şair Abdülhak Hâmid’in dedesi Hekimbaşı Abdülhak Molla’ya ait olandır. Zamanının hekimbaşısı olmakla beraber hekimliği hayli ihtiyata muhtaç bir meslek telakki ettiğini evindeki ecza dolabının üstüne “Ne ararsan bulunur derde devadan gayrı” mısraını yazdırmakla gösteren ince ruhlu Abdulhak mollanın mührü şu beyti ihtiva ediyor:

 

Çaresâz ola hakîm-i mutlak

Bula her derde devâ Abdulhak

 

Bu mührün tarihi [1]255’tir. O tarihten yani Tanzimat’tan sonra artık manzum mühür kazdırmak modasının geçmiş olduğunu tahmin ediyorum.

 

                      

Yukarı Çık