Geri Dön

Mührün Söyledikleri: Mühürler Sahiplerine Dair Neleri Belirtir?

Aykut Kurtoğlu 13.02.2022

 

Yüzyıllarca bir aidiyet ifadesi olarak muhtelif sahalarda kullanılan mühürler yazma ve matbu eserlerde de kendine yer bulmuş; şahıs, makam, kurum gibi türleriyle gerçek ya da tüzel kişilikleri temsil etmiştir. Mühürler yazma eser nüshalarında çoğunlukla zahriye sayfalarında bulunmakta olup yer yer nüshanın sonunda bazen de -vakıf mühürlerinde olduğu gibi- iç sayfalarda yer almıştır. Matbaa ve kütüphane mühürleri gibi kurum mühürleri yanında temellük ve vakıf mühürleri ve diğer şahıs mühürleri ile de farklı açılardan irdelenebilecek zengin bir içerik oluşmuştur.

Mühürler, ait olduğu kimseyi tanıtması bakımından incelendiğinde mühür sahibinin adının yer almadığı bir dua, bir özdeyişten ibaret mühürler görülebileceği gibi[1] makaledeki örneklerde olduğu üzere isim ile beraber baba adı, lakap, nisbe, künye, meslek, mezhebî kimlik, intisap olunan tarikat ve daha farklı tanıtıcı bilgilerin bulunduğu mühürlere de rastlanır.

 

1) Vakıf mühürlerindeki tanıtıcı ifadeler

Vakıf mühürlerinde eserin vakfedildiğine dair bir ifade, vâkıf adı, vakfedilen kişi ya da kişiler, vakıf şartları ve vakfedilen yer ve tarih gibi bilgilere ulaşmak mümkündür. Bunun yanında vâkıfın künyesi, baba adı, lakap ve unvanı, mesleği ve nesebi gibi bilgilere de ulaşılabilir. Bunların çoğunun bulunduğu mühürler bulunmakla beraber “vakıf” ibaresinden başka herhangi bir bilgi ihtiva etmeyen mühürlere[2] de rastlamak mümkündür. Aynı sayfada ya da farklı sayfalarda yer alması mümkün olan vâkıfa ait diğer mühür ya da mühürler veyahut mührün etrafında yer alabilen vakıf kaydı da ilgili mührün sahibini tanıtması bakımından önemli bilgiler sunabilir.

Köprülü Fâzıl Ahmed Paşa’ya ait aşağıdaki mühürden onun şöhret adı, künyesi, baba adı ve mesleğine dair bilgilerin yanında gerek kendi yaptırdığı kütüphanesine vakfettiği kitapların varlığından gerekse mühür metninde geçen “onun vakfettiklerindendir” anlamına gelen “mimmâ Vakafehû” ibaresinden ilgili kitabın dışında başka kitaplar da vakfettiği sonucuna ulaşabiliyoruz.

                                       

Şekil 1 “Hâzâ mimmâ Vakafehu’l-Vezîr Ebu’l-Abbâs Ahmed b. el-Vezîr Ebî Abdullah Mehmed Urife bi-Köprülü Ekâlallâhu Isârahumâ”  Fazıl Ahmed Paşa, 00536, 1a.

 

Reisülküttab Mustafa Efendi’ye ait aşağıdaki mührün bulunduğu sayfadaki iki adet vakıf mührünün birinden vakfedilen kimseler, vakıf şartları gibi bilgilere; diğerinden ise Kastamonu’da bulunan medreseye tahsis ettiği anlamına gelen “…Hassasahâ li-Medreseti'l-Kâ'ine fî Kastamoniyye …” ibaresinden kitabın vakfedildiği yerin Kastamonu’da bulunan bir medrese olduğu bilgisine ulaşılmaktadır.

 

 

Şekil 2 “Mine’l-Kütübi’l-Mevkûfetilletî Hassasahâ li-Medresetihi’l-Kâ’ine fî Kastamoniyye Taleben li-Merdâtillâhi’l-Vehhâb el-Hâcc Mustafa Re’îsülküttâb”  KHK, 3193, 1a.

 

2) Şahıs mühürlerindeki tanıtıcı ifadeler

Şahıs mühürleri bir şahsa aidiyeti ifade etmesi, ona ait bir imza mesâbesinde olması bakımından farklı kategoriler altında incelenebilecek pek çok tanıtıcı ifadeyi bünyesinde barındırmaktadır. Yazma eserlerde bulunması itibarıyla şahıs mühürlerinin, bulunduğu sayfada yer alması muhtemel diğer kayıtlarla bir arada ele alınması gerekmektedir. Zira mühür sahibine ait ya da ona dair bir kayıt tanıtıcı bilgiler vermesi bakımından ciddi öneme sahip olup mühür sayfaya basılırken eş zamanlı olarak mühür sahibi tarafından temellük ve vakıf kaydı gibi kayıtların da yazılmış olduğu rahatlıkla düşünülebilir.

Aşağıdaki şahıs mühründe Ahmed ismi haricinde bir bilgi yer almazken üstündeki temellük kaydından, Hezârdinar Câmii Hatîbi Ahmed b. Muhammed b. Ahmed el-Karamânî şeklinde bildirilen mühür sahibinin baba adı, dede adı, görev yaptığı meslek ve yer ile mensup olduğu şehre varıncaya kadar pek çok ayrıntıyı öğrenmekteyiz.  

 

Şekil 3 “Abduhû Ahmed” Esad Efendi, 00596, IIa.

 

a) Meslek, Makam ve Mezhebi Kimliğe Dair Tanıtıcı İfadeler

Mühürlerde kişinin mesleği, meşrebi, görev yaptığı makam, bağlı olduğu tarikat gibi muhtelif bilgilere ulaşmak mümkündür. Aşağıdaki örneklerde görüleceği üzere sarih bir ifade ya da mührün etrafında bilgi veren aynı şaha ait başka bir mühür yahut kayıt yoksa mühür metnindeki ifadelerden hareketle elde edilecek intibâ kesinlik arz etmeyecektir. Ancak bazı tamlama ve ibâreler delâleti itibariyle kuvvetle muhtemel bir yargıya varmamıza da imkân tanıyacaktır.

Şam Kadısı Abdulhalim Efendi ye ait mührün metninde yer alan “Hâdim-i Şer‘” ifadesinden hareketle sahibinin kadı olarak yahut kaza ve iftâ organlarından birinde vazifeli olduğu çıkarımı yapılabilir. Zira mührün hemen üstündeki kayıtta mühür sahibinin Şam Kadılığı yaptığı tasrih edilmektedir.[3]

 

Şekil 4 “Hâdim-i Şer-i Kavîm Abdulhalim”  Süleymaniye, 00246, Ia.

 

Aşağıdaki mühür metninde bulunan “Hâdimü’l-Fukarâ” ifadesinden mühür sahibinin bir tarikat mensubu hatta bir tarikat şeyhi/postnişini olduğu tahmininde bulunulabilir. Çünkü “fukara” tarikat ehli kimseler hakkında kullanılan bir terim olup belli bir makama sahip olup bunun tevazu ile ifade edilmek istendiğinde kullanılan “hâdim” kelimesinin fukara kelimesine izafe edilmesiyle bu terkibin delalet ettiği kimsenin bir tarikat şeyhi ya da bir tekke postnişini olduğu tahmini kuvvetlenmektedir. İlgili mührün üstünde yer alan kayıtlardan da mühür sahibinin Erzincan Mevlevihane’sinin şeyhi/postnişîni Mehmed Latif el-Mevlevî b. Mehmed Sâdık olduğu anlaşılmaktadır.

 

 

Şekil 5  “Hâdimü’l-Fukarâ eş-Şeyh Mehmed Latif”  Düğümlü Baba, 00262, 1a.

 

Mahmûd isimli bir kimseye ait olan aşağıdaki vakıf mühründen hareketle ve Mihrimâh Sultan Külliyesi vakfiyesinin yardımıyla vâkıf olan Hacı Mahmûd’un Mihrimâh Sultan Câmii’nin Kâtib-i Evkâfı ya da Cibâyet Kâtibi olduğunu tahmin edebiliyoruz.

 

Şekil 6 “Vakafe hâza’l-Kitâb el-Hâcc Mahmûd el-Kâtib bi-Câmi‘i Mihrimâh Sultan fi’l-Üsküdâr Mülhakan bi-Kütübi’l-Hâcc Yusuf fi’l-Câmi‘i’l-Mezkûr”  Yusuf Ağa, 00207, Ia. 

 

Yine mühür üzerinde herhangi bir isim bulunmasa da bulunduğu yer itibariyle de sahibine delalet edebilir. Bu bağlamda yazma eser ciltleri üzerindeki mücellit mühürleri örnek olarak gösterilebilir. Bir araştırma makalesinde[4] belirtildiği üzere “Sikatî billâh”, “Hasbiyallâh” şeklinde cildin farklı yerlerinde yer alabilen mühürler cilt ustasını gösteren bir iz, bir imza niteliği taşıdığı tahmin edilebilir.

Aşağıdaki mühür cildin üzerinde birden fazla yerde tezyin unsuru olarak bulunmakta olup herhangi bir isim bulunmuyor olsa da bulunduğu yer itibariyle mücellide ait olduğuna dair kanaat oluşturmaktadır.

 

 

 Şekil 7 “Sikatî Billâh”  Hasan Çelebi 641, 1a.

Yine aşağıdaki bir başka mührün sahibi olan Yahyâ ismindeki kimsenin, mühür metindeki “dem-i Haydar” ifadesinden hareketle mezhebi kimlik olarak Alevî silsileden gelen bir tarikat ya da herhangi bir Şiî olduğu tahmin edilebilir.

 

 Şekil 8 “Hayydır Yahyâ dem-i Haydar ile”  Ali Nihat Tarlan, 00146, 92a.

 

 

b) Unvana Dair Tanıtıcı İfadeler

Anadolu kütüphanelerinde bulunan yazma eser nüshalarındaki mevcut mühürlerde vâki olan unvan ifadeleri arasında en sık kullanılanları “Seyyid, Hâcc, Hâfız” unvanlarıdır. Kur’ân hâfızı olmak ve Hz. Peygamber soyundan gelmek İslâm toplumlarında ciddi bir itibar gördüğünden mühürde ismin başına bu unvanlara yer vermek noktasında hassasiyet gösterilmiştir.

Mehmed Murad b. Abdulhalim el-Buhârî en-Nakşibendî’ye ait vakıf mühründe “Şeyh” ve “Hâfız” unvanlarına yer verildiği görülmektedir.

 

 Şekil 9 “Vakafe hâza’l-Kitâb es-Seyyid eş-Şeyh Hâfız Mehmed Murad”  Darulmesnevi, 00024, 1a.                         

 

Seyyid Hâfız Mustafa Efendi’ye ait olan şahıs mühründe de “Seyyid” ve “Hâfız” unvanları seçilerek kişinin tanıtıldığı görülmektedir.

 

 

 Şekil 10 “es-Seyyid Hâfız Mustafa”  Süleymaniye, 00777, 1a.

 

c) Lakab, Mahlas ve Şöhret İsmine Dair Tanıtıcı İfadeler

Mühürlerdeki “eş-şehîr”, “el-müştehir”, “el-med‘uvv” gibi ifadelerin devamında gelen ibareler mühür sahibinin ayırıcı vasfı olması bakımından önem arz etmektedir.

Sadrâzam Koca Râgıb Paşa Mehmed b. Şevkî Mehmed el-İstanbulî’nın vakıf mühründeki “gönüllerde Râgıb diye yâd edilen” anlamına gelen “el-Med‘uvv beyne’s-Sudûr bi’r-Râgıb” ifadesi mahlası olan Râgıb ismini vurgulaması bakımından mühür sahibinin ayırıcı vasfı olması hususuna güzel bir örnek teşkil etmektedir.

 

Şekil 11 “Hasbiyallâhu Vahdehû ve Kefâ Abdehû mine’l-Kütübilletî Vakafehe’l-Fakîr ilâ Âlâ’i Rabbihî zi’l-Mevâhib Mehmed el-Med‘uvv beyne’s-Sudûr bi’r-Râgıb”  Ragıp Paşa, 00461, 1b. 

 

d) Ayet, Hadis ya da Kelâm-ı Kibârdaki Tanıtıcı İfadeler

Mühür sahibi mühür metninde bir ayet veya bir hadise yer vererek kendi adına işarette bulunabilmektedir.

Üzerindeki temellük kaydından Ser-halîfe-i Kalem-i Hâssa Süleyman b. Abdi’ye ait olduğu anlaşılan bir mühürde Kur’ân’da geçen ve Hz. Süleyman'a ait bir dua olan Sa‘d suresi 35. ayetindeki “Rabbiğfirlî ve Heb lî Mülken” cümlesine yer verilmiştir. Burada mühür metni için Hz. Süleyman”a ait bir ifadenin tahsis edilmiş olması mühür sahibinin de Süleyman isminde biri olduğuna işaret etmektedir. Nitekim mührün üstündeki temellük kaydı da bunu doğrulamaktadır.

 

Şekil 12 “Rabbiğfirlî ve Heb lî Mülken”  Esad Efendi, 01611, 1a.

Muhammed b. Rasûl adlı bir şahsa ait olduğu anlaşılan bir başka mühür metninde “Vemâ Muhammedün illâ Rasûl” ayetine yer verilerek mühür sahibi kendi ve baba adına işaret etmiş olmaktadır. Mührün üstündeki temellük kaydında da mühür sahibi “el-Hâcc Muhammed b. Rasûl” şeklinde kendi adını Muhammed, baba adını da Rasûl olarak tasrih etmiştir.

 

 

 Şekil 13 “Vemâ Muhammedün illâ Rasûl”  Hacı Beşir Ağa (Eyüp), 00031, Ia.

 

Yine “Selâmun alâ İbrâhim” ayetine yer verilen bir mühürde mühür sahibinin İbrâhim isimli bir kimse olduğu tahmin edilebilir. Nitekim mühür üzerinde yer alan temellük kaydından da mühür sahibinin Müderris İbrâhim b. Mehmed Paşa olduğu açıklık kazanmaktadır.

 

 Şekil 14 “Selâmun alâ İbrâhim”  Esad Efendi, 02389, 1a.

 

İçeriğinde bir hadis metnine yer verilen bir başka mühür metninde Osman lafzı geçen bir hadisin tercih edilmesinden hareketle mühür sahibinin Osman adında bir kimse olduğu çıkarımında bulunulabilir.

 

 

 Şekil 15 “Li-Külli Nebiyyin Refîkun fi’l-Cenneti ve Refîkî fîhâ Osman”  Esad Efendi, 03788, Ia.

 

Yine  “Mahabbetü Mustafa Behcetün alâ Kalbî”  şeklinde okunan bir başka mührün sahibi tevriyeli bir kullanım ile “Mustafa” ile Hz. Muhammed (a.s.), “Behcet” ile de kelimenin ilk anlamını kastediyor olsa da uzak anlam itibarıyla da kendi adını kastetmiştir. Zira mührü tamamlayıcı mahiyette olan üstündeki istiktâb kaydından kendisinin Saray Hekimbaşısı Behcet Mustafa Efendi olduğu ortaya çıkmaktadır.

 

 

Şekil 16 “Mahabbetü Mustafa Behcetün alâ Kalbî”  Fatih, 04320, 1a. 

 

e) Künyelere Dair Tanıtıcı İfadeler

Bir kimsenin ilk doğan çocuğunun ismine izafetle “Ebû”, “Ümmü” lafızlarıyla kurulan terkipleri ifade eden künyelere mühürlerde sıklıkla rastlayamadığımızı belirtmek gerekir. Künyeler daha çok Ebu’l-Hayr, Ebu’l-Feth, Ebu’l-Fazl gibi kullanımlarla lakap/şöhret ismi olarak kullanılmıştır. Bunun yanında “Damadzâde, Salepcizâde, Ağazâde, Osmanzâde, Köprülüzâde, Çötelizâde …” gibi örnekleri mebzûl miktarda olan; kişinin baba/dede adı, mesleği, unvanı ya da mensup olduğu ailenin bilinen yaygın ismine izafe edilerek kullanılan ve oğlu, çocuğu, soyundan gelen anlamlarını ifade eden zâde ifadesine sıklıkla karşılaşılmaktadır. Ancak bu tür kullanımlar künye olarak değil de lakap/şöhret ismi olarak kullanılmış olduğundan en önemli tanıtıcı ifade olarak mühürlerde çokça yer almıştır.

 

   

  Şekil 17 “Vakafe Hâza’l-Kitâb Dâmadzâde Mehmed Murad Veffakahullâhu Hayrahû bi’l-İbâd”  Murad Molla, 00791, 228b.

 

   

  Şekil 18 “Hâzâ mimmâ Vakafehu’l-Vezîr Ebu’l-Hayr el-Hâcc Ahmed b. el-Vezîru’l-A‘zam Nu‘mân”  Hacı Ahmed Paşa, 00337, 44b.

 

 

Şekil 19 “Mazhar-ı Lutf-i Celîl Vâkıf Tuzcuzâde el-Hâcc Halil”  İzmir, 00643, 1a.

 

**Kapak görseli Voyage d’Horace Vernet en Orient isimli eserden alınmıştır. Alt kısmında “Les Différentes Formes du Turban en Orient” [Doğu’da Başlıkların Farklı Kullanım Formları] yazılıdır.

 

* Yazma eser uzman yardımcısı; Marmara Üniversitesi Tefsir bölümü yüksek lisans öğrencisi.

 

 

[1] “Ve İlâhüküm İlâhün Vâhıdün Lâ İlâhe İllâ Hüve’r-Rahmânürrahîm” Esad Efendi, 2412, 1a.

[2] “Vakf 1237-1239” Bağdatlı Vehbi Efendi, 24, 1a.

[3] “Mine’l-Mevâhibi’l-İlâhiyye li-Abdi’l-Fakîr ileyhi Sübhânehu Abdulhalim el-Kâdî bi-Dımaşki’ş-Şâm el-Mahmiyye Ufiye anhu” Süleymaniye, 02456, Ia.

[4] Fatma Şeyma Boydak, " Orta Çağ İslâm Cildlerinde ‘Sikatî Billah’ Mührü", Marife Dini Araştırmalar Dergisi 20, sy. 1 (Haziran 2020): 263-278.

 

Yukarı Çık